Vizyonda gişe kaygısı olmayan, sessiz, sakin, oynayan bir film var; Gaspar Noe’dan ‘Climax’. Filmin öyküsünü kısaca anlatmak gerekirse; 90’lı yıllarda Fransa’da yirmi dansçı prova için ormanda yatılı bir okulda bir araya gelir ve provalarının bittiği gün parti verirler. Partide Fransız bayrağının altında ve müzik eşliğinde birbirinden yetenekli dansçıların gövde gösterisi yaptığı danslardan sonra, dansçılar kendileri için özel olarak hazırlanan sangriadan yudumlarlar fakat içtikçe tuhaf davranışlar sergileyemeye başlarlar. Çünkü aralarından biri sangriayaya Lsd (uyuşturucu) atmıştır. İlacı karıştıranın kim olduğunu bulmaya çalışırlarken, bilinçlerini yitirip, kontrolü kaybederler. Parti tam bir kabusa dönüşür. Öykünün kabaca özeti bu olsa da, Gaspar Noe’nun hiçbir filminde tabiri uygunsa masal anlatmak gibi bir derdi olmamıştır. Her filminde bir sorunu gündeme getirip seyircinin sorun üzerinde düşünmesi için, filmi seyirciye ateş eden bir silaha dönüştürür. Peki Noe; Climax ile bize neyi anlatıyor? Picasso’nun çizdiği balık resmini gören bir adam: Fakat bu balığa benzemiyor. Picasso: Zaten o balık değil, resim der. Tıpkı Picasso örneğinde olduğu gibi elimizde sanat eserine dönüşmüş bir nesne söz konusu olunca Noe bu filmde şunu anlatıyor diyip kestirip atmak mümkün olmuyor çünkü herkes filmin gerçekliğiyle ilgili bambaşka anlamlar çıkarabiliyor. Bu nedenle bu yazı kendi öznelimizde, ne anladığımız üzere yazılmış bir yazıdır demek uygun olacaktır.
Climax filminin ilk bölümünde mavi, kırmızı, beyaz renkte olan Fransız bayrağının altında dansçılar bazen tek başına bazen de diğer dansçılarla bütünleşerek, uyum içinde dans ediyorlar. Yaptıkları dans; izleyen herkeste büyüleyici bir etki uyandırır, dansları ruhları ve bedenleri birleştirir, bir anlık bile olsa onları yaşamdan alıkoyar, özgürleştirir, kendi ruhunun bedeniyle ifade etmesinin aracı olur. Ve dans pisti dansçıların aralarındaki çatışmaların sona erdiği, birleşmenin sağlandığı cennet gibi eşit bir alana dönüşür. Tıpkı bütün renkleri içinde barındıran ‘Beyaz’ gibi. Böylelikle filmde vurgusu yapılan mavi rengin özgürlüğü, kırmızı rengin kardeşliği, beyaz rengin eşitliği temsil ettiği Fransız bayrağı; Noe’nun filminde birbirinden farklı cinsel tercihleri olan, farklı ülkelerden ve ırklardan olan dansçıların bir araya gelerek neredeyse tüm insanlığı temsil edişine tanıklık ediyor. Ekranda ‘Doğum eşsiz bir fırsattır’ yazısı beliriyor ve Noe; dansla insanları bir araya getiriyor ve hayatın anlamını dansla yüceltiyor.
Filmin ikinci bölümündeyse Noe; sangriaya katılan lsd’nin (uyuşturucu) etkisiyle dansçıların arzularının açığa çıkmasını sağlıyor ve cennet gibi sunduğu dans gösterilerinin yerini arzularının serbest bırakıldığı cehennem alıyor. İlk bölümde dansla birleşen insanlar; uyuşturucunun etkisiyle, aralarında büyük ayrılıklar ve ölümle sonuçlanan çatışmalar yaşıyor. Dolayısıyla Fransızların bayrakta kırmızıyla temsil ettikleri kardeşlik, lsd’yle özgürlüğüne kavuşuyor ve düşmanlığa dönüşüyor. Sadece bununla da kalmıyor dansçılar; tüm gece boyunca iktidarı temsil eden bayrağın önünde toplumsal ahlak kuralları açısından yasak olabilecek her şeyi yaşıyor.
Yapılan araştırmalara göre; filmde konu edinen lsd isimli uyuşturucunun etkisi bir saat içinde başlar, 2-4 saat içinde en üst düzeye ulaşıp, 8-12 saat içinde sonlanır. Kullanan kişilere göre etkisi değişiklik gösteren ilaç, mantıklı düşünmeyi ortadan kaldırıp, kişide algı bozukluğuna, halüsinasyonlara, ve ölüme kadar götüren sonuçlara neden olur. Filmde lsd etkisindeki dansçılar; akıllara Freud’u getirir. Freud’a göre her insanın arzuları vardır ve insanlar arzularını başkalarının yanında bastırmak zorunda kalabilir. Arzular bilinçaltımız tarafından kontrol ediliyor olduğundan çoğu zaman insanlar mutlu olacağı biçimde değil içinde yaşadığı kültür tarafından kabul gören şekilde davranır. Çünkü arzular toplumsal ahlakla ters düşebilir. Ve Noe lsd’yle dansçılara ters düşmenin doruğunu yaşatıyor. Dansçıların bilinçaltındaki arzuların sınırsızca açığa çıkması, varoluşlarını anlamsızlaştırıyor, onları yok oluşa ve ölüme yaklaştırıyor. Noe dansçıların içinde bulundukları bu durumu filmde bir yazıyla ‘Varoluş gelip geçicidir, var oluş bir yanılsamadır’ diyerek yeniden tanımlıyor. Aslına bakılırsa tüm bu kaosun nedeni sangria ya da lsd olarak gösterilse de bu sadece bir yanılsamadır. İnsanoğlunun bilinçaltını açık eden lsd değil arzularını ve isteklerini sınırsızca yaşamayı özgürlük olarak gören kendi zihinleridir. Arzularımız sınırsızdır ve bir ahlaka sahip değildir. Üstelik ölümü bile deneyimlememizi isteyecek kadar açgözlüdür. Öyleyse Climax (doruk) noktamız doğum mu cinsellik mi yoksa ölüm mü? Noe işte tam da bu an ‘Ölüm sıra dışı bir deneyimdir’ yazısını yazarak; insanoğlunun doğum ve yaşam deneyimini sorgulamasını izleyiciye bırakıyor. İnsanoğlunun bir başlangıcının ve sonunun olduğu en büyük yaşam deneyimi; doğum ve ölümdür. Ölmeden önce Climax (Doruk) noktalarımızı anlamlı kılmak kimi zaman bizim elimizde kimi zaman ise değildir.
Siz de fikrinizi belirtin